24 Kasım 2019 Pazar

Özkan Günaydın / Üç Ölüm, Mexico City, Lut’un Karısı ve Patatesli Börek

Her köşe başı, elinde; "Açım, ne olur bir ekmek parası" pankartı olan dilencilerle dolu.
Kimsenin kimseyi anlamaya zamanı yok.
İnsanlar sabahları iş yerlerine lanet okuyarak gidiyorlar artık.
Bir yılda boşanan çift oranı evlenenlere göre üç kat daha fazla.
Hiç kimse yanıldığını kabul etmiyor.
TV dizlerinde nüfusun %2'lik kısmını oluşturanların şatafatlı hayatlarını, nüfusun geri kalan yoksul kesimine izlettiriyorlar.
Ülke vatandaşları olarak hep bir şeylere çok üzülüyoruz ama neye üzüldüğümüzü sorsalar, inanın bilmiyoruz.
Gazete manşetleri cinnet geçirip ailesini kesenler, sevgilisine mermi yağdıranlar ve
kuyumcu soyanlarla dolu.
Bize öğretilen ezberci eğitim sistemini hayatlarımıza uyarladık; ezbere yaşıyoruz.
Sanal ortamlarda profil resimlerine bakarak orgazm olanlarla aynı metroda, vapurda, belediye otobüsünde yolculuk yapıyoruz.
Öğretmenlerin, doktorların, akademisyenlerin, avukatların darp edilip tutuklandığı, polislerin ve askerlerin kahramanlaştırıldığı ülkede günlerce demokrasi nöbeti tuttuk.
En iyi kazanan meslek; psikologluk, en çok kar eden şirket; bankalar.
Kredi kartlarının yaptığı on iki aylık taksitlerle gerdeğe giriyoruz.
Sevinçlerimiz, umutlarımız yok.
Okumuyoruz mesela, merak etmiyoruz ama her konuda fikir sahibiyiz.
Merak edenlerin başına yarakla bela geleceğini söyleyen bir atasözümüz var.
Kısacası mutlu değiliz.

Peki nerede bu mutluluk?
Tanrılarda mı?
Eğer Tanrılardaysa; bin yıllar önce ateşi çalmayı başarmış, insanlara dağıta bilmiştik.
Şimdi neden olmasın?
Her şeye iyi tarafından bakmayı öğreneceğimize, tanrıların peşine düşelim bence.
Kutsal metinlere göre mutluluk onlarda çünkü.