28 Nisan 2020 Salı

Özkan Günaydın / Anlık Şiir (2010)

Ay ışığı yakıyorsa
Gecenin yalnızlığını
Sabahın ilk rüzgarı telaşlı ise
Acı iz bırakacaksa eğer yüreğime
'' An beklemeli...''

Dün yaşadıklarımla
Bugün yaşadıklarımın kavgasında
Yarın yaşayacaklarım etkilenmeyecekse
Ressamın tualinde, bütün insanlara
Baharı ve mutlulukları yaşatacak kadar renk varsa
Gri gözyaşları değil de mavi düşler getiriyorsa
'' An yaşanmalı...''

Yorgunluğu alıp serpecekse yollarıma
Akşam vapuru artık umut değil de,
Hüzün taşıyorsa iş çıkışları
Mektuplar aşk yerine hasret yazıyorsa
'' An gitmeli...''

Her harfinde yoksulluk okunuyorsa
Gelirken peşine hüznü getirmişse birde
Şiir kahvehanesindeki şair gülmüyor
Kadehimdeki şarap sarhoş etmiyorsa beni
Her sevgiden sonra pişman olacaksam eğer
'' An unutulmalı...''

29 Şubat 2020 Cumartesi

Özkan Günaydın / Düz Dünya'nın İntiharı

Önlerinde çok büyük bir hiçlik, sikim gibi bir gün daha. Güneş, bulutlar filan. Telefonum çaldı birden. Arayan Gültendi. "Efendim canım” dedim. "Merhaba’ dedi. Beni iş görüşmesine götürür müsün? Gülten stresli olduğu zamanlarda, ismimi söylemezdi. "Tabi ki" dedim. "Neredesin?", "……….” Dedi. "Tamam" dedim "geliyorum."

Gülten çok güzel şeye benzeyen bir şeyler giyinmişti üstüne, gayette şıktı. 5+3 eğitim sistemi mezunuydu Gülten. Beş kardeşin en küçüğüydü. Son işinde beş yıllık tazminatını bırakıp da çıkmıştı. Şirketi ekonomik nedenlerden dolayı küçülmeye mi ne gidiyormuş. Siktirsin gitsinler bence de! Orospu çocukları. Zaten yerel burjuva ne zaman emek hırsızlığına soyunsa, hemen “Ekonomik nedenlerden dolayı küçülme” yalanına sarılır. "Sen burada bekle ben geliyorum” dedi Gülten. Arabada bir inişi var ama görmelisiniz. Endişe, bir kızı ancak bu kadar güzelleştirebilir. “Allah bütün kullarına serçe telaşı nasip etsin” bu hayatta bildiğim tek dua. Katıldığım cenaze namazları da dahil, içinde bulunduğum bütün dini toplantılarda bu duayı ederim.

Aman Allah’ım Gülten geliyor. Kahrolsun Emperyalizm.” Ne oldu?" Dedim. "Soru sorma. Sür lütfen, gidelim buradan.” Dedi. Öyle şey olur mu lan? Saçlarının dibinde iki kilo C-4 patlayıcısı patlatmışlardı sanki öyle dağınıktı, Gülten’in ellerine sanki başkan Kennedy’i vuran cinayet silahını iliştirmişlerdi öyle titriyordu. "İşe almadılar beni” dedi. "Neden?" Dedim. "Üniversite mezunu değilmişim de ondan” derken rimelinin bir akışı vardı. Kan nasıl beynime sıçramışsa… "Sen bekle burada Gülten” dedim. Arka bagajdan levyeyi kaptığım gibi soluğu, Gülten’in iş görüşmesi yaptığı ofiste aldım.

 "Hanginiz Gülten’i işe almadı lan” dedim. “Beyefendi sakin olun” dedi. Sağ masada burnu uzun olan çelimsiz kadın. “Afedersiniz ama sikerim beyfendinizi” dedim. "Hem Sakinliği sizden öğrenecek değilim hanımefendi. Şimdi soruma cevap verin. Hanginiz almadı Gülten’i işe?" Giydiği siyah ceketi Vakko’dan %60 indirimle aldığı belli olan ve önündeki plakette müdür yazan şahıs; "Beyefendi üniversite diploması yok arkadaşınız. Şirket prensibi söz konusu, diploması olmayanları işe alamıyoruz.” Deyince. Bende bir tane Felsefe diploması var müdürüm. İsterseniz benimkini verebilirim" dedim. “Olur mu öyle şey canım” dedi. "Bakın müdürüm Gülten çok iyi kızdır, yağmur başladığında daha annesi ‘Kızım balkondan çamaşırları topla’ demeden koşup çamaşırları toplayan kızdır kendisi, bakkaldan çok güzel ekmek almaya gider mesela, hele arabada bir sakso çekişi var. İnanamazsınız. Öyle yetenekli biri. Siz nasıl böyle zeki bir kızı işe almazsınız” diye sesimi yükselttim ve elimdeki levyeyi hızlıca yere attım tepkimi belli etmek için, çıkarken birde içinizde varsa benimle Facebook’ta arkadaş olan hemen silsin lütfen.” Dedim. Sonra ofisin ortasına tükürüp Gülten’in yanına indim.

Gülten o kadar kendinden geçmişti ki, arabaya bindiğimin farkında bile değildi. Başını bacakları arasına almış bir şeyler düşünüyordu. S
anırım bundan 47 milyon yıl önce bir okyanus olan Everest dağının nasıl olur da şimdi denizden 8 bin metre yüksekte olduğunu düşünüyordu. Yol boyunca hiç konuşmadık. Gülten sustu, ben de sustum. Sadece radyoda bir liberal son seçimlerde, tek başına iktidar olamayan partinin koalisyon şartlarını yorumluyordu. Bir tekelin önünde durdum. Dört tane kırmızı Tuborg aldım, bir pakette beyaz leblebi sonra Gülten’le her zamanki yerimize gittik. Dragos’ta Adalar manzaralı tenha tepmemize. Üç kutu bira Gülten’e bana mısın demedi. Hayatının en iyi performansını uyguladı o gün bana Gülten. İki ay sonrada evlendi zaten ve dört yıl sonrada hür iradesiyle kendini astı. Dediğim gibi Gülten çok iyi biriydi. Ama üniversite diploması yoktu.