29 Nisan 2018 Pazar

Özkan Günaydın / Adına Şiir Yazılmamış Kadınlar Erken Ölür

Düştü işte sigaramın ucundaki kül
Her parmağımın arasındaki boşlukta ayrı bir pişmanlık
Değişti sonra dünya, bana yine hep mağlubiyet.
Üsküdar’a doğru giden bir dolmuş
Ki Üsküdar’a giden bir dolmuştayım şu an
Bana, onu şu Üsküdar dolmuşunda unutturacak bir dert ver Allah’ım.


Fitness ve güzellik salonlarına şöyle naneli molotoflar savursak
Bizi gönlünde Firavunlaştıracak şişko ve çirkin kadınlar var.
Düşsün uzay, Kurusun banka kredileri
Tütüne olan saygımız, çiçeğe olan sevdamızdandır.. 


Mükemmel değiliz biz Allah’ım
Allah’ım mükemmel olmak ne haddimize
Ama elimizde hükümeti devirecek ayetler var.
Mesela çiçekler açsa avuçlarında
Bileklerinden öpmek, şiir sayılır. 


Şu yokuş kadar kanserken sana
Bükülmüşken böyle cumhuriyetin karşısında
Faşizme ettiğimiz bütün küfürlerin arkasındayız.


Kırıldı güneş işte
Doğdu gece
Adına şiir yazılmamış kadınlar erken ölür.
Yüreğimizde işçileri sömüren patronları öldürecek dualar var Allah’ım .


Boyu kıvırcıktı
Gülüşleri esmer
Saçlarının adı da Şebnem.
Su uyusa Balıklara nefes olacak güzelliği vardı
Bir Özkan Günaydın şiiri gibi berbattım karşısında.


Ölüm ve devletle başımız beladayken böyle
Eylül tenha ve kimsesizlikle çok iyiyken aramız
İçimizin yüzde yetmişi gözyaşıdır. 


Yine düzenli olarak unutuluyorken böyle
Kaybetmelerimiz sır değil
Ve sevgilimin sol memesini, bir şairin mısrasıyla aldatıyorken
Ben en çokta sana bakmaktan öleceğim.

24 Nisan 2018 Salı

Özkan Günaydın / Monark'a Ölüm, Anneme Çiçek..

Modern eğitim sisteminin herkesi kariyer sahibi yaptığı bu CEO’lar çağında
Seni işsiz bir uçurtma gibi seviyorum. 
Huzur birahanesinde mutsuz adamlar 
İlayda güzellik salonunda çirkin kadınlar. 
Tıpkı sömürüldüğüm kentin kaldırımlarına benziyorsun 
Sonra yüzyıl önce öldürülen bir Roma İmparatorunun yalanlarına 
Belki daha sonra da evsiz şiirlerin ütüsüz gömleklerine benzersin. 
Ama yine de, ölümü yok sayarsak eğer 
Seni kurulması zor cümlelerle yahut Milyon liralık banka borçlarıyla değil 
Seni bakkaldan ekmek alır gibi, çok basit seviyorum. 

Kimselere bulaşmayan 
Ne güzel bir yalnızlık bu.
“Beni bekleme!” Bir saniye Hünkarım, 
Şebnemle konuşuyorum 
Dünya benim üstüme düşünce kalabalıklaşıyorum 
Düşüyorum sonra bir kuşun peşine İlk istasyon; Bastille Hapishanesi 
Monarşizme ölüm! 

Gün olur, güneşe 
Gece olur, karanlığa 
Cumartesi olur, sana tapardım. 
Dudaklarımda Allah’a inan bir sigara 
Karşımda upuzun parmaklarıyla, kirpiklerini hiçbir adama öptürmemiş esmer bir kadın 
Esmer kadın rujunu yiyor sonra 
İsa’nın bilek acılarının ortağıyım artık

Aşk, bir kış güneşi misali bakmıyor bile yüzüme 
Hatıraları çıkarttıkça fotoğraflarından 
Mutluluk kadar azalıyorum 
Hüzün gittikçe tiranlaşıyor 
Üstümde yoksul bir ceket 
Susuyorum ve kayboluyoruz durgun akan bir nehrin kıyısında 
Ceketime inat, içim asla yoksul olmayacak 
Üstümde bulutları olmayan kalın bir gökyüzü sonra 

Monark’a ölüm 
Anneme çiçek

16 Nisan 2018 Pazartesi

Özkan Günaydın / Şairler Çiçektir..

Aramızda uzak şehirler, 
Boynunun üstüne sağır bir put 
Sevdik pürdikkat, terk edildik bir sürü 
Topla biraz saçlarını, 
Düşmeyelim yaşamak denen sarhoş bakır haç’ın diline 
Bırak kaybolsun tokan, kırılsın dünya 
Alıştık mı şimdi biz bütün bu acılara? 
Sana Babil’in asma bahçeleri, sana Niagara şelalesi, sana Kuzey Kutbunda yıldızlı bir gece 
Bana Çernobil faciası 

Gölgem sanki kekeme şizofren bir liseli ve çok uzun uçurum 
Ölüm uyandı artık 
Seninle sürüp gidecek sanırım bu yalnızlık 
Tutamadığım ellerinden başlıyorum oysa ben seni sevmeye 
Nasıl bir sessizlik ki bu? 
Ben sana bir otobüs dolusu mutsuz insanla gelmeye çalışıyorum 
Sana Platon’un ideal devleti, sana rasyonel sosyalizm, sana Fransız devrimi 
Bana gelişmekte ve büyümekte olan Türkiye 

Uyuduk ayrı ayrı hüzünler, uyandık hep aynı sabah 
Senin içinde kocaman bir diyar, bakır aynada kimsesizliğim 
“Ayaklanmak mıdır" şimdi sensizliğin anlamı? 
Endüstriyel aşka karşı senin afrodizyak gülüşlerin 
Umuttur öldürür, kavgadır sürer, şairdir sever 
Sana ela gözler, sana kumral ten, sana düz ve sarışın saçlar 
 Bana diz ağrıları 

Özlediğimiz yerlerin, yalnızlıklarıyız.. 
Uzun cümlelerle seviyor herkes birbirini 
Oysa ben seni üç heceli adınla sevmiştim. 
Sanki bir karanfil doğuyor, ben ölüyorum 
Sonra ben ölüyorum, bir karanfil doğuyor 
Bilemiyorum, bu aralar kafam çok karışık 
Sana Küba purosu, sana çikolatalı üç’lü fişek, sana marlboro light 
Bana kısa samsun 

Kendimden başka hiçbir eksiğim yok şu hayatta 
Mutsuz, çirkin, işsiz ve kimsesiz; aferin diktatöre 
Göğün karardığı, tanrıların kaçtığı, yerin delindiği, insanların zombileştiği bu çağda 
Sen en büyük denizlere dökülen bir inanç ırmağıydın 
Sana ekmek, sana çiçek, sana şiir 
Bana sigara