Düştü işte sigaramın ucundaki kül
Her parmağımın arasındaki boşlukta ayrı bir pişmanlık
Değişti sonra dünya, bana yine hep mağlubiyet.
Üsküdar’a doğru giden bir dolmuş
Ki Üsküdar’a giden bir dolmuştayım şu an
Bana, onu şu Üsküdar dolmuşunda unutturacak bir dert ver Allah’ım.
Fitness ve güzellik salonlarına şöyle naneli molotoflar savursak
Bizi gönlünde Firavunlaştıracak şişko ve çirkin kadınlar var.
Düşsün uzay, Kurusun banka kredileri
Tütüne olan saygımız, çiçeğe olan sevdamızdandır..
Mükemmel değiliz biz Allah’ım
Allah’ım mükemmel olmak ne haddimize
Ama elimizde hükümeti devirecek ayetler var.
Mesela çiçekler açsa avuçlarında
Bileklerinden öpmek, şiir sayılır.
Şu yokuş kadar kanserken sana
Bükülmüşken böyle cumhuriyetin karşısında
Faşizme ettiğimiz bütün küfürlerin arkasındayız.
Kırıldı güneş işte
Doğdu gece
Adına şiir yazılmamış kadınlar erken ölür.
Yüreğimizde işçileri sömüren patronları öldürecek dualar var Allah’ım .
Boyu kıvırcıktı
Gülüşleri esmer
Saçlarının adı da Şebnem.
Su uyusa Balıklara nefes olacak güzelliği vardı
Bir Özkan Günaydın şiiri gibi berbattım karşısında.
Ölüm ve devletle başımız beladayken böyle
Eylül tenha ve kimsesizlikle çok iyiyken aramız
İçimizin yüzde yetmişi gözyaşıdır.
Yine düzenli olarak unutuluyorken böyle
Kaybetmelerimiz sır değil
Ve sevgilimin sol memesini, bir şairin mısrasıyla aldatıyorken
Ben en çokta sana bakmaktan öleceğim.
Modern eğitim sisteminin herkesi kariyer sahibi yaptığı bu CEO’lar çağında
Seni işsiz bir uçurtma gibi seviyorum.
Huzur birahanesinde mutsuz adamlar
İlayda güzellik salonunda çirkin kadınlar.
Tıpkı sömürüldüğüm kentin kaldırımlarına benziyorsun
Sonra yüzyıl önce öldürülen bir Roma İmparatorunun yalanlarına
Belki daha sonra da evsiz şiirlerin ütüsüz gömleklerine benzersin.
Ama yine de, ölümü yok sayarsak eğer
Seni kurulması zor cümlelerle yahut
Milyon liralık banka borçlarıyla değil
Seni bakkaldan ekmek alır gibi, çok basit seviyorum.
Kimselere bulaşmayan
Ne güzel bir yalnızlık bu.
“Beni bekleme!”
Bir saniye Hünkarım,
Şebnemle konuşuyorum
Dünya benim üstüme düşünce kalabalıklaşıyorum
Düşüyorum sonra bir kuşun peşine
İlk istasyon; Bastille Hapishanesi
Monarşizme ölüm!
Gün olur, güneşe
Gece olur, karanlığa
Cumartesi olur, sana tapardım.
Dudaklarımda Allah’a inan bir sigara
Karşımda upuzun parmaklarıyla, kirpiklerini hiçbir adama öptürmemiş esmer bir kadın
Esmer kadın rujunu yiyor sonra
İsa’nın bilek acılarının ortağıyım artık
Aşk, bir kış güneşi misali bakmıyor bile yüzüme
Hatıraları çıkarttıkça fotoğraflarından
Mutluluk kadar azalıyorum
Hüzün gittikçe tiranlaşıyor
Üstümde yoksul bir ceket
Susuyorum ve kayboluyoruz durgun akan bir nehrin kıyısında
Ceketime inat, içim asla yoksul olmayacak
Üstümde bulutları olmayan kalın bir gökyüzü sonra
Monark’a ölüm
Anneme çiçek
Aramızda uzak şehirler,
Boynunun üstüne sağır bir put
Sevdik pürdikkat, terk edildik bir sürü
Topla biraz saçlarını,
Düşmeyelim yaşamak denen sarhoş bakır haç’ın diline
Bırak kaybolsun tokan, kırılsın dünya
Alıştık mı şimdi biz bütün bu acılara?
Sana Babil’in asma bahçeleri, sana Niagara şelalesi, sana Kuzey Kutbunda yıldızlı bir gece
Bana Çernobil faciası
Gölgem sanki kekeme şizofren bir liseli ve çok uzun uçurum
Ölüm uyandı artık
Seninle sürüp gidecek sanırım bu yalnızlık
Tutamadığım ellerinden başlıyorum oysa ben seni sevmeye
Nasıl bir sessizlik ki bu?
Ben sana bir otobüs dolusu mutsuz insanla gelmeye çalışıyorum
Sana Platon’un ideal devleti, sana rasyonel sosyalizm, sana Fransız devrimi
Bana gelişmekte ve büyümekte olan Türkiye
Uyuduk ayrı ayrı hüzünler, uyandık hep aynı sabah
Senin içinde kocaman bir diyar, bakır aynada kimsesizliğim
“Ayaklanmak mıdır" şimdi sensizliğin anlamı?
Endüstriyel aşka karşı senin afrodizyak gülüşlerin
Umuttur öldürür, kavgadır sürer, şairdir sever
Sana ela gözler, sana kumral ten, sana düz ve sarışın saçlar
Bana diz ağrıları
Özlediğimiz yerlerin, yalnızlıklarıyız..
Uzun cümlelerle seviyor herkes birbirini
Oysa ben seni üç heceli adınla sevmiştim.
Sanki bir karanfil doğuyor, ben ölüyorum
Sonra ben ölüyorum, bir karanfil doğuyor
Bilemiyorum, bu aralar kafam çok karışık
Sana Küba purosu, sana çikolatalı üç’lü fişek, sana marlboro light
Bana kısa samsun
Kendimden başka hiçbir eksiğim yok şu hayatta
Mutsuz, çirkin, işsiz ve kimsesiz; aferin diktatöre
Göğün karardığı, tanrıların kaçtığı, yerin delindiği, insanların zombileştiği bu çağda
Sen en büyük denizlere dökülen bir inanç ırmağıydın
Sana ekmek, sana çiçek, sana şiir
Bana sigara