Aramızda uzak şehirler,
Boynunun üstüne sağır bir put
Sevdik pürdikkat, terk edildik bir sürü
Topla biraz saçlarını,
Düşmeyelim yaşamak denen sarhoş bakır haç’ın diline
Bırak kaybolsun tokan, kırılsın dünya
Alıştık mı şimdi biz bütün bu acılara?
Sana Babil’in asma bahçeleri, sana Niagara şelalesi, sana Kuzey Kutbunda yıldızlı bir gece
Bana Çernobil faciası
Gölgem sanki kekeme şizofren bir liseli ve çok uzun uçurum
Ölüm uyandı artık
Seninle sürüp gidecek sanırım bu yalnızlık
Tutamadığım ellerinden başlıyorum oysa ben seni sevmeye
Nasıl bir sessizlik ki bu?
Ben sana bir otobüs dolusu mutsuz insanla gelmeye çalışıyorum
Sana Platon’un ideal devleti, sana rasyonel sosyalizm, sana Fransız devrimi
Bana gelişmekte ve büyümekte olan Türkiye
Uyuduk ayrı ayrı hüzünler, uyandık hep aynı sabah
Senin içinde kocaman bir diyar, bakır aynada kimsesizliğim
“Ayaklanmak mıdır" şimdi sensizliğin anlamı?
Endüstriyel aşka karşı senin afrodizyak gülüşlerin
Umuttur öldürür, kavgadır sürer, şairdir sever
Sana ela gözler, sana kumral ten, sana düz ve sarışın saçlar
Bana diz ağrıları
Özlediğimiz yerlerin, yalnızlıklarıyız..
Uzun cümlelerle seviyor herkes birbirini
Oysa ben seni üç heceli adınla sevmiştim.
Sanki bir karanfil doğuyor, ben ölüyorum
Sonra ben ölüyorum, bir karanfil doğuyor
Bilemiyorum, bu aralar kafam çok karışık
Sana Küba purosu, sana çikolatalı üç’lü fişek, sana marlboro light
Bana kısa samsun
Kendimden başka hiçbir eksiğim yok şu hayatta
Mutsuz, çirkin, işsiz ve kimsesiz; aferin diktatöre
Göğün karardığı, tanrıların kaçtığı, yerin delindiği, insanların zombileştiği bu çağda
Sen en büyük denizlere dökülen bir inanç ırmağıydın
Sana ekmek, sana çiçek, sana şiir
Bana sigara
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder