20 Şubat 2019 Çarşamba

Özkan Günaydın / Sevgilim, Saçlarınla Yıkamak İstiyorum Ellerimi

Daha önce birkaç kere ölmüştüm
Ama böylesi ilk defa geliyordu başıma
Karşımda gülerken kısılan gözleri "kısılmamak" için bahaneler aramıyordu
Ne kadar unutulmuşsan işte o kadar seveceğim seni
Tanrım ölüyorum, sana hep merhaba

Ordusuna hücum emri veremeyen bir general gibi korkaktım karşısında
Acayip güzeldi, çok konuştum, hep sustu
Bir omuzunda barış, diğer omuzunda savaş vardı
Ama ben çay bardağını tutan parmaklarını içiyordum.
Yenilgilerimi aldım yanıma Karanlığım yetmeyecekti
Dünyanın en yaşlı yerinde durdum sonra.
Sevgilim, saçlarınla yıkamak istiyorum ellerimi
Ve sen tanrım, ben böyle öleceğimi hiç tahmin etmemiştim.

En çok yalnız kalanlar bilir
Odaların duvarları asla konuşmazlar.
Her defasında hiç unutulmayacakmışız gibi seviyoruz
Pencere önünde ölümü bekleyen yaşlı teyzeler gibi böyle.
Yağmurlara benziyorsun
Yağmurlar ki; bulutlar intihar ettiğinde kaybolurlar.
Sevgilim, Neşet Ertaş'a bir suikast planlıyorum, bileklerinden öpesim var.
Merhaba tanrım, ben hazırım
Dizüstü düşmeye karar verdim uçurumlarımdan da.

Shakespeare'in soneleri gibi kendi kıyılarımda geziniyorum gün boyu
Lacivert ölümler tasarladım, sigaramı utandıracak kadar lacivert ölümler hem de.
Şair dediğin yürümez asfalt yolda güzel bir kadınla yan yana
İlk yenilgisinde; asmalı kendini bir nar ağacına
"Doğanın diyalektiğidir bu, unutursun" diyorlar
Çoktular, çok konuşuyorlar ve hep haklı olduklarını sanıyorlar
Siyaset bilimin trajedisidir bu!
 Çok olanın, her koşulda haklı olduğunu varsayabiliyorlar
Sevgilim, balkonunun altındayım, memelerini at bana.
Azınlığım çünkü.

Tanrım, ben kendim de ölebilirim, valla bak
Daha fazla gülmesin istersen karşımda.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder