Her köşe başı, elinde; "Açım, ne olur bir ekmek parası" pankartı olan dilencilerle dolu.
Kimsenin kimseyi anlamaya zamanı yok.
İnsanlar sabahları iş yerlerine lanet okuyarak gidiyorlar artık.
Bir yılda boşanan çift oranı evlenenlere göre üç kat daha fazla.
Hiç kimse yanıldığını kabul etmiyor.
TV dizlerinde nüfusun %2'lik kısmını oluşturanların şatafatlı hayatlarını, nüfusun geri kalan yoksul kesimine izlettiriyorlar.
Ülke vatandaşları olarak hep bir şeylere çok üzülüyoruz ama neye üzüldüğümüzü sorsalar, inanın bilmiyoruz.
Gazete manşetleri cinnet geçirip ailesini kesenler, sevgilisine mermi yağdıranlar ve
kuyumcu soyanlarla dolu.
Bize öğretilen ezberci eğitim sistemini hayatlarımıza uyarladık; ezbere yaşıyoruz.
Sanal ortamlarda profil resimlerine bakarak orgazm olanlarla aynı metroda, vapurda, belediye otobüsünde yolculuk yapıyoruz.
Öğretmenlerin, doktorların, akademisyenlerin, avukatların darp edilip tutuklandığı, polislerin ve askerlerin kahramanlaştırıldığı ülkede günlerce demokrasi nöbeti tuttuk.
En iyi kazanan meslek; psikologluk, en çok kar eden şirket; bankalar.
Kredi kartlarının yaptığı on iki aylık taksitlerle gerdeğe giriyoruz.
Sevinçlerimiz, umutlarımız yok.
Okumuyoruz mesela, merak etmiyoruz ama her konuda fikir sahibiyiz.
Merak edenlerin başına yarakla bela geleceğini söyleyen bir atasözümüz var.
Kısacası mutlu değiliz.
Peki nerede bu mutluluk?
Tanrılarda mı?
Eğer Tanrılardaysa; bin yıllar önce ateşi çalmayı başarmış, insanlara dağıta bilmiştik.
Şimdi neden olmasın?
Her şeye iyi tarafından bakmayı öğreneceğimize, tanrıların peşine düşelim bence.
Kutsal metinlere göre mutluluk onlarda çünkü.
Kendimden başka hiç kimseyim. Ama bir paket uzun 2001'le başlanan bu yolculukta, yoldan ve yolcudan hariç herkesim.
24 Kasım 2019 Pazar
23 Eylül 2019 Pazartesi
Özkan Günaydın / Yerelde Şiir, Genelde Anarşi
Şehrin ortasından büyük bir tiren geçiyor
Ne koşan gökyüzü
Ne sırtını denize dönmüş boyasız apartmanlar
Ne de asfaltta ölmüş at yenilmişliği
Umursayıp koşuyor peşinde
Ey her şeye herkese evet diyen sahte saygınlar
Ey orospuları toplumdan dışlayan ahlak
Ey sevgisiz büyüyen kibirli şato tanrıları
Nasıl oluyor hayret
Her otobüste ben
Geçtiğimiz her filanca durakta mızıka çalmadan uyumayan o ten renksiz kız
Kürkçü dükkanına geri dönen tilkiye sorulmalı bence zaman denen şey
"Güvercinlerle hayatı bölüşenler” adlı filmde kötü kalpli baba rolü oynayan figürana
Ey sevgilim; Tanrılardan başka bela yok başımızda
İlk önce zürafalar gibi uç
Sonra öp beni
Ey kendi mavisi kendisine güzel olanlar
Ey daha bir kadının topuğundan bile öpmeden ilk nikahta evet diyenler
Susamış dilsizlik
Kaçmış mevsimlik
Uyumuş otel balkonları
Yakınlarda bir yerde biliyorum bir kilisenin gölgesi üşüyor
Yalnızlığın ölçü birimidir, küllükteki sigara izmaritleri
Dünyanın en ücra coğrafyasında
Bir kuş çok sevmiş
Bakmış aşkına karşılık yok
Otobüs durağı olmuş sonra
Ey kentleri birbirine yakınlaştıran yüzyıl
Ey intiharlar çağı
Kadınların bahçesine gizlice giren kokarca hükümet
Ey kamyon tekerlekleri
Uzaklara hep gece mi gidersiniz?
Ne koşan gökyüzü
Ne sırtını denize dönmüş boyasız apartmanlar
Ne de asfaltta ölmüş at yenilmişliği
Umursayıp koşuyor peşinde
Ey her şeye herkese evet diyen sahte saygınlar
Ey orospuları toplumdan dışlayan ahlak
Ey sevgisiz büyüyen kibirli şato tanrıları
Nasıl oluyor hayret
Her otobüste ben
Geçtiğimiz her filanca durakta mızıka çalmadan uyumayan o ten renksiz kız
Kürkçü dükkanına geri dönen tilkiye sorulmalı bence zaman denen şey
"Güvercinlerle hayatı bölüşenler” adlı filmde kötü kalpli baba rolü oynayan figürana
Ey sevgilim; Tanrılardan başka bela yok başımızda
İlk önce zürafalar gibi uç
Sonra öp beni
Ey kendi mavisi kendisine güzel olanlar
Ey daha bir kadının topuğundan bile öpmeden ilk nikahta evet diyenler
Susamış dilsizlik
Kaçmış mevsimlik
Uyumuş otel balkonları
Yakınlarda bir yerde biliyorum bir kilisenin gölgesi üşüyor
Yalnızlığın ölçü birimidir, küllükteki sigara izmaritleri
Dünyanın en ücra coğrafyasında
Bir kuş çok sevmiş
Bakmış aşkına karşılık yok
Otobüs durağı olmuş sonra
Ey kentleri birbirine yakınlaştıran yüzyıl
Ey intiharlar çağı
Kadınların bahçesine gizlice giren kokarca hükümet
Ey kamyon tekerlekleri
Uzaklara hep gece mi gidersiniz?
12 Temmuz 2019 Cuma
Özkan Günaydın / Zenci Bir İsa'nın İntihar Mektubu
Nepal'deki bir dini ayinde cüzdanımı çaldırıyorum.
Budapeşte radyosunda özgürlük türküleri.
Alkol ve ölüm telaşı yakamı bırakmıyor bir türlü.
Hristiyan Aristoteles gözlüklerimi kırıyor o ara, artık ben bir Osmanlı sürgünüyüm.
Bir akşamüstü yalnızlığımdan gideceğim diye ödüm kopuyor.
Mexico City'de tiryaki bir köpekten, bir şişe papaz karası şarap dileniyorum.
Yatağıma dökülen saçlarını saklayacağım.
Lizbon'da siyasi polislerin bastığı hücre evinden, Yahudi bir orospuyla camdan atlayarak kurtuluyoruz.
Üstümdeki bulutlar veremliymiş gibi öksürüyor.
Güney Afrika'da isimsiz bir mezarda senin için yazdığım şiirleri okuyorum.
Annem hariç dünyadaki bütün kadınlar katildir" diyorum canlı yayına bağlandığım TRT ana haber bülteninde.
Aynalardan oluşan bir şehirde; insanlığın en büyük düşmanı aynaların kendisidir.
Ama ahlak kurallarınız, aynayı kıranları kurşuna diziyor.
Gidenler öyle mutlu gidiyorlar ki; kalanlar hatıra bulmakta o kadar da çok zorlanmıyorlar bile.
Savaş sonrası Berlin'de bir sonbahar yaprağı buluyorum, bunu da saklayacağım.
Mutlak hakikati bulmak için başladığım kariyerime, şimdi bir semt kahvehanesinde paket paket korkak sigaralar içerek devam ediyorum.
Sanırım ilkokul öğretmenim haklıydı, "ben olmamışım"
Şu hayatta başaramadıklarım, hayallerimi geçeli bi hayli çok oldu.
Hitlere de söyleyin peşimi bıraksın, çünkü ben artık birkaç kişiyim.
Belki II. Sargon'un Bâbil'i yağmalatacak ordusunun en başında, belki babası ölmüş kadınları çıplak teselli ederken.
Budapeşte radyosunda özgürlük türküleri.
Alkol ve ölüm telaşı yakamı bırakmıyor bir türlü.
Hristiyan Aristoteles gözlüklerimi kırıyor o ara, artık ben bir Osmanlı sürgünüyüm.
Bir akşamüstü yalnızlığımdan gideceğim diye ödüm kopuyor.
Mexico City'de tiryaki bir köpekten, bir şişe papaz karası şarap dileniyorum.
Yatağıma dökülen saçlarını saklayacağım.
Lizbon'da siyasi polislerin bastığı hücre evinden, Yahudi bir orospuyla camdan atlayarak kurtuluyoruz.
Üstümdeki bulutlar veremliymiş gibi öksürüyor.
Güney Afrika'da isimsiz bir mezarda senin için yazdığım şiirleri okuyorum.
Annem hariç dünyadaki bütün kadınlar katildir" diyorum canlı yayına bağlandığım TRT ana haber bülteninde.
Aynalardan oluşan bir şehirde; insanlığın en büyük düşmanı aynaların kendisidir.
Ama ahlak kurallarınız, aynayı kıranları kurşuna diziyor.
Gidenler öyle mutlu gidiyorlar ki; kalanlar hatıra bulmakta o kadar da çok zorlanmıyorlar bile.
Savaş sonrası Berlin'de bir sonbahar yaprağı buluyorum, bunu da saklayacağım.
Mutlak hakikati bulmak için başladığım kariyerime, şimdi bir semt kahvehanesinde paket paket korkak sigaralar içerek devam ediyorum.
Sanırım ilkokul öğretmenim haklıydı, "ben olmamışım"
Şu hayatta başaramadıklarım, hayallerimi geçeli bi hayli çok oldu.
Hitlere de söyleyin peşimi bıraksın, çünkü ben artık birkaç kişiyim.
Belki II. Sargon'un Bâbil'i yağmalatacak ordusunun en başında, belki babası ölmüş kadınları çıplak teselli ederken.
1 Temmuz 2019 Pazartesi
Özkan Günaydın / İki Oda, Bir Salon Felsefesi
Bir
Sana seviyorum
İki
Ne zaman bana seveceksin?
Üç
Hiç
Dört
Hüzünlerin ev sahibiyim
Mutlulukların ise kiracısı
Bir iki üç dört
Seninle asla kaybetmeyeceğiz
Beş
Dünya küçücük bir köy; yaşasın 23 Nisan
Altı
Resmi hizmete mahsus olunan yerlerde, vergi alıyorlar
Seninle kavuşamıyorsak; bu bizim ahvalimizdir
Ulaştırma Bakanını ilgilendirmez.
Dört beş altı
Hiç
Yedi
Suyun sesleridir beni sana çağıran
Sekiz
Gülerken büyüyen ağzından öptüğüm
İntiharlarımı geciktiriyorsun
Dokuz
Bu dünya yorulanlar gitsin diyedir
Sekiz dokuz Şebnem
Sevgilim, akşam yemeğinden sonra yaktığımız sigaralar yerine bu seferlik İsrail’i yakalım mı?
On
Koçbaşıyla kapımı zorluyor şuan mavi üniformalılar
Seninle kavuşamamız İçişleri Bakanını da ilgilendirmez.
On bir
Bir doğa felaketi olarak kıvırcık saçların
Oturduğun öğretmen masasına yasemin çiçekleri ektiğim
Bileklerinden öpeceğim.
On iki
Hiç
On üç
Şuraya çocukluğumda binince mutlu olduğum, lunaparktaki dönme dolabı koyuyorum
Birlikte dönersiniz bana
On dört
Bir şair isterse, bir dış fırçasıyla bile intihar edebilir.
Cellat Samson'a benzeyen gülüşlerine ihtiyacım yok.
Sana seviyorum
İki
Ne zaman bana seveceksin?
Üç
Hiç
Dört
Hüzünlerin ev sahibiyim
Mutlulukların ise kiracısı
Bir iki üç dört
Seninle asla kaybetmeyeceğiz
Beş
Dünya küçücük bir köy; yaşasın 23 Nisan
Altı
Resmi hizmete mahsus olunan yerlerde, vergi alıyorlar
Seninle kavuşamıyorsak; bu bizim ahvalimizdir
Ulaştırma Bakanını ilgilendirmez.
Dört beş altı
Hiç
Yedi
Suyun sesleridir beni sana çağıran
Sekiz
Gülerken büyüyen ağzından öptüğüm
İntiharlarımı geciktiriyorsun
Dokuz
Bu dünya yorulanlar gitsin diyedir
Sekiz dokuz Şebnem
Sevgilim, akşam yemeğinden sonra yaktığımız sigaralar yerine bu seferlik İsrail’i yakalım mı?
On
Koçbaşıyla kapımı zorluyor şuan mavi üniformalılar
Seninle kavuşamamız İçişleri Bakanını da ilgilendirmez.
On bir
Bir doğa felaketi olarak kıvırcık saçların
Oturduğun öğretmen masasına yasemin çiçekleri ektiğim
Bileklerinden öpeceğim.
On iki
Hiç
On üç
Şuraya çocukluğumda binince mutlu olduğum, lunaparktaki dönme dolabı koyuyorum
Birlikte dönersiniz bana
On dört
Bir şair isterse, bir dış fırçasıyla bile intihar edebilir.
Cellat Samson'a benzeyen gülüşlerine ihtiyacım yok.
11 Nisan 2019 Perşembe
Özkan Günaydın / Çiçek Hanım
Bu kalp, bunca modern iktisat, şu en güzel bir şey saçların
Ben bu gecenin en tenha, herhangi bir yerindeyim sevgilim
Ellerim ellerini hatırlamak için üzüm çiğniyor.
Seni seviyorum, sen benim payıma düşen tek ayetsin.
And olsun ki konstantiniyye’nin semalarına, seni her şeyden tenzih ederim
Tenzih ederim seni içindeki anneden, çok iyisin.
Gel birlikte Allah’ı ispatlayalım
Şunu da düşünebilirsin
Mutluluğumuz böyle şık duruyorsa ömrümüzde, üstümde parasız bir varlık endişesi
Ay ışı rengi gözlerine sarılmalı, dokunmalı en olağanüstü hal durumu gülüşlerine
Hele çekilsin şu cumhurbaşkanı bi önümden
Sırlarımı yaslasam sırtına
Barbarlardan ve şövalyelerden
Stalinistlerden ve ihtilallerden kurtulalım sonra, seni yine tenzih ederim, sen çok iyisin.
Ben hep sana koşarım, sen bunu biliyorsun
Sen bunu çok iyi biliyorsun, nefesinin sıcaklığında evimizi ısıtacağız, doğalgaz faturalarımız hiç olmayacak.
İntikal edelim yastığının başucuna, küfre bulaşsın dudaklarımız
Çok afedersin öpüyorum böyle karanlıkta gelişi güzel ama bu senin gülen gözlerin mi?
Gel birlikte Afyonkarahisar’a gidelim
Bu benim çaresizliğim işte, bu benim sigaram, bu benim kanserim
Yaşamak için en güzel bahanesin sevgilim, İtaat etmek için en güzel tapınak.
Ben dağınık, ben faşist partilerin çok olduğu bir oy pusulası, ben İsa’sız bir dünya
Sen işin gücün rast gelsin, sen off be aman yarrabim, sen cuma günün son iki dersi beden
Kalk birlikte çay demleyelim
Böyle en ince detaylarıyla sevmek seni
Ayırmak seni her şeyden ve tüm cihanın kötülüklerinden
Ey kutsal kitapların son cümlesi, ilk günahım.
Hadi sarılalım, sarılalım ki; görünsün artık tanrı,
Kahrolsun Amerikan Merkez Bankası.
Bunca simsarlar, psikologlar, bürokratlar, şirket patronları çağında
Sevmek seni, seni filozofça sevmek, sesindeki o çocuksu hakikate bunalayım
Gel birlikte ……
Yukarıdaki boşluğu sen doldur sevgilim.
Ben bu gecenin en tenha, herhangi bir yerindeyim sevgilim
Ellerim ellerini hatırlamak için üzüm çiğniyor.
Seni seviyorum, sen benim payıma düşen tek ayetsin.
And olsun ki konstantiniyye’nin semalarına, seni her şeyden tenzih ederim
Tenzih ederim seni içindeki anneden, çok iyisin.
Gel birlikte Allah’ı ispatlayalım
Şunu da düşünebilirsin
Mutluluğumuz böyle şık duruyorsa ömrümüzde, üstümde parasız bir varlık endişesi
Ay ışı rengi gözlerine sarılmalı, dokunmalı en olağanüstü hal durumu gülüşlerine
Hele çekilsin şu cumhurbaşkanı bi önümden
Sırlarımı yaslasam sırtına
Barbarlardan ve şövalyelerden
Stalinistlerden ve ihtilallerden kurtulalım sonra, seni yine tenzih ederim, sen çok iyisin.
Ben hep sana koşarım, sen bunu biliyorsun
Sen bunu çok iyi biliyorsun, nefesinin sıcaklığında evimizi ısıtacağız, doğalgaz faturalarımız hiç olmayacak.
İntikal edelim yastığının başucuna, küfre bulaşsın dudaklarımız
Çok afedersin öpüyorum böyle karanlıkta gelişi güzel ama bu senin gülen gözlerin mi?
Gel birlikte Afyonkarahisar’a gidelim
Bu benim çaresizliğim işte, bu benim sigaram, bu benim kanserim
Yaşamak için en güzel bahanesin sevgilim, İtaat etmek için en güzel tapınak.
Ben dağınık, ben faşist partilerin çok olduğu bir oy pusulası, ben İsa’sız bir dünya
Sen işin gücün rast gelsin, sen off be aman yarrabim, sen cuma günün son iki dersi beden
Kalk birlikte çay demleyelim
Böyle en ince detaylarıyla sevmek seni
Ayırmak seni her şeyden ve tüm cihanın kötülüklerinden
Ey kutsal kitapların son cümlesi, ilk günahım.
Hadi sarılalım, sarılalım ki; görünsün artık tanrı,
Kahrolsun Amerikan Merkez Bankası.
Bunca simsarlar, psikologlar, bürokratlar, şirket patronları çağında
Sevmek seni, seni filozofça sevmek, sesindeki o çocuksu hakikate bunalayım
Gel birlikte ……
Yukarıdaki boşluğu sen doldur sevgilim.
20 Şubat 2019 Çarşamba
Özkan Günaydın / Sevgilim, Saçlarınla Yıkamak İstiyorum Ellerimi
Daha önce birkaç kere ölmüştüm
Ama böylesi ilk defa geliyordu başıma
Karşımda gülerken kısılan gözleri "kısılmamak" için bahaneler aramıyordu
Ne kadar unutulmuşsan işte o kadar seveceğim seni
Tanrım ölüyorum, sana hep merhaba
Ordusuna hücum emri veremeyen bir general gibi korkaktım karşısında
Acayip güzeldi, çok konuştum, hep sustu
Bir omuzunda barış, diğer omuzunda savaş vardı
Ama ben çay bardağını tutan parmaklarını içiyordum.
Yenilgilerimi aldım yanıma Karanlığım yetmeyecekti
Dünyanın en yaşlı yerinde durdum sonra.
Sevgilim, saçlarınla yıkamak istiyorum ellerimi
Ve sen tanrım, ben böyle öleceğimi hiç tahmin etmemiştim.
En çok yalnız kalanlar bilir
Odaların duvarları asla konuşmazlar.
Her defasında hiç unutulmayacakmışız gibi seviyoruz
Pencere önünde ölümü bekleyen yaşlı teyzeler gibi böyle.
Yağmurlara benziyorsun
Yağmurlar ki; bulutlar intihar ettiğinde kaybolurlar.
Sevgilim, Neşet Ertaş'a bir suikast planlıyorum, bileklerinden öpesim var.
Merhaba tanrım, ben hazırım
Dizüstü düşmeye karar verdim uçurumlarımdan da.
Shakespeare'in soneleri gibi kendi kıyılarımda geziniyorum gün boyu
Lacivert ölümler tasarladım, sigaramı utandıracak kadar lacivert ölümler hem de.
Şair dediğin yürümez asfalt yolda güzel bir kadınla yan yana
İlk yenilgisinde; asmalı kendini bir nar ağacına
"Doğanın diyalektiğidir bu, unutursun" diyorlar
Çoktular, çok konuşuyorlar ve hep haklı olduklarını sanıyorlar
Siyaset bilimin trajedisidir bu!
Çok olanın, her koşulda haklı olduğunu varsayabiliyorlar
Sevgilim, balkonunun altındayım, memelerini at bana.
Azınlığım çünkü.
Tanrım, ben kendim de ölebilirim, valla bak
Daha fazla gülmesin istersen karşımda.
Ama böylesi ilk defa geliyordu başıma
Karşımda gülerken kısılan gözleri "kısılmamak" için bahaneler aramıyordu
Ne kadar unutulmuşsan işte o kadar seveceğim seni
Tanrım ölüyorum, sana hep merhaba
Ordusuna hücum emri veremeyen bir general gibi korkaktım karşısında
Acayip güzeldi, çok konuştum, hep sustu
Bir omuzunda barış, diğer omuzunda savaş vardı
Ama ben çay bardağını tutan parmaklarını içiyordum.
Yenilgilerimi aldım yanıma Karanlığım yetmeyecekti
Dünyanın en yaşlı yerinde durdum sonra.
Sevgilim, saçlarınla yıkamak istiyorum ellerimi
Ve sen tanrım, ben böyle öleceğimi hiç tahmin etmemiştim.
En çok yalnız kalanlar bilir
Odaların duvarları asla konuşmazlar.
Her defasında hiç unutulmayacakmışız gibi seviyoruz
Pencere önünde ölümü bekleyen yaşlı teyzeler gibi böyle.
Yağmurlara benziyorsun
Yağmurlar ki; bulutlar intihar ettiğinde kaybolurlar.
Sevgilim, Neşet Ertaş'a bir suikast planlıyorum, bileklerinden öpesim var.
Merhaba tanrım, ben hazırım
Dizüstü düşmeye karar verdim uçurumlarımdan da.
Shakespeare'in soneleri gibi kendi kıyılarımda geziniyorum gün boyu
Lacivert ölümler tasarladım, sigaramı utandıracak kadar lacivert ölümler hem de.
Şair dediğin yürümez asfalt yolda güzel bir kadınla yan yana
İlk yenilgisinde; asmalı kendini bir nar ağacına
"Doğanın diyalektiğidir bu, unutursun" diyorlar
Çoktular, çok konuşuyorlar ve hep haklı olduklarını sanıyorlar
Siyaset bilimin trajedisidir bu!
Çok olanın, her koşulda haklı olduğunu varsayabiliyorlar
Sevgilim, balkonunun altındayım, memelerini at bana.
Azınlığım çünkü.
Tanrım, ben kendim de ölebilirim, valla bak
Daha fazla gülmesin istersen karşımda.
14 Şubat 2019 Perşembe
Özkan Günaydın / Seni Tenzih Ederim, Bu Senin Ellerin
Ben bu gecenin en tenha, herhangi bir
yerindeyim sevgilim
Ellerim ellerini hatırlamak için üzüm
çiğniyor.
Seni seviyorum, sen benim payıma düşen
tek ayetsin.
And olsun ki konstantiniyye’nin semalarına,
seni her şeyden tenzih ederim
Tenzih ederim seni içindeki anneden, çok
iyisin.
Gel birlikte Allah’ı ispatlayalım.
Şunu da düşünebilirsin
Mutluluğumuz böyle şık duruyorsa
ömrümüzde, üstümde parasız bir varlık endişesi
Ay ışı rengi gözlerine sarılmalı,
dokunmalı en olağanüstü hal durumu gülüşlerine
Hele çekilsin şu cumhurbaşkanı bi
önümden
Sırlarımı yaslasam sırtına
Barbarlardan ve şövalyelerden
Stalinistlerden ve ihtilallerden
kurtulalım sonra, seni yine tenzih ederim, sen çok iyisin.
Ben hep sana koşarım, sen bunu
biliyorsun
Sen bunu çok iyi biliyorsun, nefesinin
sıcaklığında evimizi ısıtacağız, doğalgaz faturalarımız hiç olmayacak.
İntikal edelim yastığının başucuna,
küfre bulaşsın dudaklarımız
Çok afedersin öpüyorum böyle karanlıkta
gelişi güzel ama bu senin gülen gözlerin mi?
Gel birlikte Afyonkarahisar’a gidelim.
Bu benim çaresizliğim işte, bu benim
sigaram, bu benim kanserim
Yaşamak için en güzel bahanesin
sevgilim,
İtaat etmek için en güzel tapınak.
Ben dağınık, ben faşist partilerin çok
olduğu bir oy pusulası, ben İsa’sız bir dünya
Sen işin gücün rast gelsin, sen off be
aman yarrabim, sen cuma günün son iki dersi beden
Kalk birlikte çay demleyelim.
Böyle en ince detaylarıyla sevmek seni
Ayırmak seni her şeyden ve tüm cihanın kötülüklerinden
Ey kutsal kitapların son cümlesi, ilk
günahım.
Hadi sarılalım, sarılalım ki; görünsün
artık tanrı,
Kahrolsun Amerikan Merkez Bankası.
Bunca simsarlar, psikologlar, bürokratlar,
şirket patronları çağında
Sevmek seni, seni filozofça sevmek, sesindeki o çocuksu hakikate bulanayım
Gel birlikte ……
Yukarıdaki boşluğu sen doldur sevgilim.
12 Şubat 2019 Salı
Özkan Günaydın / Velhasıl, Yine Sevilmedik
Çayın altına su çeken şeyhler tanıdık
Uzandık, sandık ki yastık olur belki bulutlar gözlerimizin içine
İhtilal sandık bir ceylanın karşı tarafa atlayışını bir pınardan
Her Beyrut bir Paris olarak doğmak istiyordu yeni güne
Velhasıl, bağırmayacaktın Anton!
Yenik akşamlar ertesi
Utandık karşı kıtanın uzaklığından
En fazla alkışlamayı öğrettiler çocuklara okullarda
-Sınırı neden geçmek istiyordunuz?
+Kesinleşmiş 30 yılım vardı komutanım. Onun için kaçıyordum
-Sen?
+Sıkıldım bu ülkeden o yüzden.
-Ya sen?
+Siz beni yanlış anladınız yüzbaşım.
Benim sınırı geçmek gibi bir niyetim yok, ben sadece Dünyanın kare olduğunu ispatlamaya çalışıyordum.
Bükülmüş hüzün
Tenha aile fotoğrafları
Sığ yalan hikayeleri Kostok'un
Musa'nın asasını borsada kaybettiği çağdan
Gökyüzünün kuleden iniş için izin istemesi
Yoksulluk ve Sonsuzluk
Yoksulluk ve Cüzzam
Yoksulluk ve Şiir
Yoksulluk ve Şebnem
Birden bire tövbe etmesi bir günahkarın
Ve artık Güneş'in etrafında dönmeyeceğini haykırması
Ve sonra başını alıp çekip gitmesi uzaklara bir gezegenin
Giden bir trenin arkasında bıraktığı, acı
Tezgahta en önde bir türlü satılmayan çürük domatesin, burukluğu
Boşluğun, hiçliği
Kundakçılığın, küfrü
Şimdi anlıyor musun yalnızlığın kutsallığını?
Uzandık, sandık ki yastık olur belki bulutlar gözlerimizin içine
İhtilal sandık bir ceylanın karşı tarafa atlayışını bir pınardan
Her Beyrut bir Paris olarak doğmak istiyordu yeni güne
Velhasıl, bağırmayacaktın Anton!
Yenik akşamlar ertesi
Utandık karşı kıtanın uzaklığından
En fazla alkışlamayı öğrettiler çocuklara okullarda
-Sınırı neden geçmek istiyordunuz?
+Kesinleşmiş 30 yılım vardı komutanım. Onun için kaçıyordum
-Sen?
+Sıkıldım bu ülkeden o yüzden.
-Ya sen?
+Siz beni yanlış anladınız yüzbaşım.
Benim sınırı geçmek gibi bir niyetim yok, ben sadece Dünyanın kare olduğunu ispatlamaya çalışıyordum.
Bükülmüş hüzün
Tenha aile fotoğrafları
Sığ yalan hikayeleri Kostok'un
Musa'nın asasını borsada kaybettiği çağdan
Gökyüzünün kuleden iniş için izin istemesi
Yoksulluk ve Sonsuzluk
Yoksulluk ve Cüzzam
Yoksulluk ve Şiir
Yoksulluk ve Şebnem
Birden bire tövbe etmesi bir günahkarın
Ve artık Güneş'in etrafında dönmeyeceğini haykırması
Ve sonra başını alıp çekip gitmesi uzaklara bir gezegenin
Giden bir trenin arkasında bıraktığı, acı
Tezgahta en önde bir türlü satılmayan çürük domatesin, burukluğu
Boşluğun, hiçliği
Kundakçılığın, küfrü
Şimdi anlıyor musun yalnızlığın kutsallığını?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)